(11 Temmuz 2011’de Cumhuriyet Web Portalı’nda yayımlanan yazımı bloguma kopyalıyorum kaybolmasın diye, keyifli okumalar…)
Hiç kımıldadan yüzeyinizdeki havayı hissedin. Göremiyorsunuz ama elinizin üstünü kapayan birşey yoksa, elinizle o görmediğiniz şeye dokunuyorsunuz şu anda. Hiç hareket etmeden hissetmeyi araştırın. Büyük ihtimalle belli belirsiz bir his var, bu hisse biraz hayal gücü, biraz da ilkokul fen bilgisi eklerseniz, havaya dokunuyorum diyebilirsiniz. Şimdi elinizi hızlıca sağa sola sallayın ve parmaklarınızın arasından akan havayı hissedin. Şimdi çok daha belirgin bir his var, belki biraz serinlik, bir esinti, hatta elinizin yaptığı hareketten dolayı oluşan hava akımının yüzünüze çarpışını bile hissedebilirsiniz. Hareket, değişim yaratıyor ve o değişim, algılanıyor! Zaten var olan birşeyi, bu durumda havayı, hareket sayesinde daha belirgin şekilde algılamaya başladınız. Hem dikkati yönelttiniz -ki bu birinci adım ve daha önce de yapmıştınız- hem de hareket ile duyuları uyardınız. Havayı daha net hissettiniz. Havayı, eliniz aracılığı ile hissettiğiniz için elinizin yüzeyini de daha net hissettiniz. Peki, bedeninizin geri kalanını hissediyor musunuz?
Büyük bir ihtimalle yine belli belirsiz hisler var. Dikkatinizi özellikle bedeninizde gezdirirseniz belki daha fazla şey hissedebilirsiniz, genelde en çok hissedilen şeyler hastalıklar veya çeşitli sıkışıklıklar olur. Ama yine de bedeninizin büyük kısmı, kapağı yıllardır açılmamış dolaplar gibi katı, toz içinde ve havasız bir şekilde, içinde ne olduğuna dair bilgi olmaksızın hissedilmeyi bekliyor olabilir. Günlük yaşamdaki hareket alışkanlıkları da, çok kısıtlı bir alanda olduğu için o bölgeler açılamıyor. Sporda bile beden tüm kabiliyetiyle hareket etmiyor ve özellikle de hislere yönlendirilmediğiniz için, o bölgeleri hissetme olanağı aynı şekilde kısıtlı kalıyor olabilir. İşte bu noktada, bir kez öğrendiniz mi hayatınız boyunca uygulayabileceğiniz büyülü bir sistem, bu iki olguyu bir araya getiriyor: Yoga!
Yoga, bedenin değişik hareket olanaklarını araştıran ve aynı oranda dikkati de hislere yönlendiren, yani bedeni hissetme kapasitesini geliştiren ender sistemlerden biri. Yoga felsefesini ve anlamını bir kenara bırakıp hareket sistemine bakarsak, yani asana sistemine, bedeni günlük hayatta pek girmeyeceği şekillere sokarak, hareketsiz, tortulanmış, uyuyan bölgeleri uyandırıyoruz. Dolapların kapakları açılıyor, içeride her ne var ne yoksa havalandırılıyor. O alanlar kuvvetlenip, esnerken, aynı zamanda taze kan, oksijen ve lenf akışı sayesinde canlanıyor (ki bu en hızla gelen şifası). Ama en önemlisi yoga hocası o bölgeye dikkati de davet ettiği için, o bölgeye dair hisler netleşiyor. Yani bir taşla iki kuş vuruyorsunuz. Hareket ettiriyorsunuz, hareketin yarattığı hisse tanık oluyorsunuz. O bölgeyi tanımaya başlıyorsunuz, iletişim kurmaya başlıyorsunuz. Bu işin yaşı, beden şekli, cinsiyeti yok, bir bedeniniz var ve hareket edebiliyorsanız, size uygun bir yoga hareket (asana) sistemi mutlaka var demektir.
Peki bedeni hissetmek neden bu kadar önemli?
Beden zaten sürekli hissedilme halinde ve bir sonraki hareket hislere dayanarak belirleniyor içeride. Yani açlık hissedildiğinde dikkatiniz buzdolabına yöneliyor. Hücre boyutunda dahi, hücre çeperi etrafını “algılamakta” ve aldığı uyaranlara göre her an yeni bir “tepki” vermekte. Bu iş kendi kendiliğine, milyonlarca yıldır her canlının her hücresinde olmakta… Siz bu yazıyı okurken gözleriniz, kulaklarınız, burnunuz, deriniz, proprioseptif yani iç algı sisteminiz ve diğer milyonlarca hücre sürekli veri almakta, alınan veriler iç alanda değerlendirilmekte ve cevap belirmekte. Bir sonraki hareketiniz bu veriler ışığında ifade bulmakta. Beden, aldığı verilere göre cevap veren, kocaman bir hücre. Bedeninizi hissetmeniz, bunu değiştirmeyecek. Ama belki sizi o sistemle ilgili daha bilgili/hassas yapabilir ve alışılmış tepkilerin bir an bile olsa dışına çıkma ihtimalini ortaya çıkartabildiği için farklı bir dünya sunabilir.
Düşünün, sevdiğiniz bir yemekle sevmediğiniz bir yemeğin arasındaki tat farkını ne kadar da iyi biliyorsunuz. Ama açlık ile üzgünlük hissi arasındaki fark bazen o kadar belirgin olmayıp benzer hareketlere sebep olabiliyor, buzdolabına koşup yemek yemek gibi. Yoga yaptıkça ve bedeni hissettikçe yaptığınız eylemin tetikleyicisinin hangisi olduğunu daha net hissetme ihtimali doğuyor. Ne olduğuna dair bilgi, bir sonraki adımınızı etkiliyor. Bir ihtimal bir dahaki sefer üzgünken dolaba yeltendiğinizde, belki vazgeçeceksiniz yemek yemekten, ta ki gerçekten acıkana kadar.
Alışılmış, ezberlenmiş hareket biçimleri, alışılmış ve ezberlenmiş hislere dolayısıyla da tepkilere yol açıyor. Bu gittikçe daralan bir çember gibi birbirini besleyerek sıkıştırıyor ve bir kutunun içinden yaşamak gibi kısıtlayıcı oluyor. Yoga ile bedeni hareket ettirerek, hareket kabiliyetini geliştirip, hislerini netleştirirken; olasılıklar da çoğalmaya başlıyor. Sevmediğiniz birini gördüğünüzde belki kastığınız sağ bacağınızı farkedip gevşetmeyi denediğinizde o kişiyi yeniden görme olanağı doğuyor. Bunun neye dönüşeceğini bilemem, sevmemeye devam edebilirsiniz, sevmeniz de gerekmiyor zaten. Ama bedeninizin ezberden verdiği tepkileri farketmeye başladıkça, yeni bir olasılık doğuyor, yeni bir yol açılıyor, ezber bozuluyor. Beden ezberlenmiş kalıbından, sonsuz olasılığa doğru yol almaya başlıyor.
Bana sorarsanız Yoga’nın hareket sisteminin biraz daha uzun vadede de olsa en çarpıcı şifası burada yatıyor. Ezberin bozulmasında. Denklem çok basit: his netleştikçe hareket olasılıkları doğuyor, hareket oldukça his netleşiyor. Her bedenin, her yaşın, yani herkesin yoga yaparak, değişen oranlarda deneyimleyebileceği bu netleşme, size neyin iyi gelip gelmediğiyle ilgili de çok değerli bir rehber olacak. Belki basit bir yiyeceğin size dokunduğunu farkedebilirsiniz, veya yaptığınız işin, yaşadığınız şehrin, konuştuğunuz kişinin sizi kötü veya iyi etkilediğini görmeye başlarsınız. Dolayısıyla direk daha şifa verici bir hayat biçimine doğru evrilmeye başlarsınız, o bozulan ezber sayesinde her an yinelenen hislerden rehberlik alarak. Yani bir süre sonra, yeterince bedeni hissedip, his ettiklerinize güvenmeye başladığınızda, ne bu yazıya, ne bir yoga hocasına, ne de alacağınız veya çoktan aldığınız “kişisel değişim” kitaplarına veya “kendini sev” kurslarına ihtiyacınız olacak. O içinizde zaten var olan hislerin engin bilgi denizine daldığınızda, bedeniniz sürekli söyleyecek ne yöne gideceğinizi…size sürekli rehberlik etmiş ama yeterince kulak verilmemiş hocayı yeniden keşfedeceksiniz.