İki yıl önce, bu tarihin birkaç hafta sonrasında, bir Pazartesi günü, bütün gün evde oturarak bir blog yazdım. Çok büyük bir konuyu, uzman hocalara referans verip yükünü üstümden atarak anlatmıştım. Neden o konuyu seçtim bilmiyordum ama inatla bütün günümü harcamıştım.
Akşam saatlerinde aldığım bir telefon ile, yazıyı düzeltmek bir yana, yayınlamaktan vazgeçtim. Yazıyı okuyup durdum sadece. Donup, kalmıştım.
____
Yazımın Konusu: ölüm’dü.
2008 yılında pılımı pırtımı toplayıp- ben artık kendimi Yoga’ya adıyorum- diyerek küçük bir bavul ile Erich Schiffmann’a gittiğimde, beni en etkilediği anlatımlarından biri de ölüme bakış açısıydı. ‘Life Only’ (Sadece Yaşam Var) diyip duruyordu. Babasından bahsediyordu. Onun nasıl hala var olduğunu söylüyordu! Ölümün, kişinin bize haber vermeden uçağa atlayıp New York’a gitmesi gibi birşey olduğunu söylüyordu. Yokoluş, yoktu. Olamazdı. Fizikçiler de enerjinin yok olamayacağından, sadece dönüşebileceğinden bahsedip duruyorlar ya, yoga ikna etmezse fizik edebilirdi….hatta o gün yazdığım gibi psikoloji biliminde bile sırları saklıydı.
Ünlü gelişim psikoloğu Jean Piaget’i yazmıştım detaylı. Kendimden biraz gurur duyuyordum. Kimse Piaget ile ölümü aynı yazıda yazmamıştı, öyle sanıyordum. Küçük bir bölümünü ekliyorum:
‘Piaget’ye göre insan gelişimi 4 ana aşamada gerçekleşiyormuş, ilk aşama olan Sensorimotor Aşaması da, yani 0-2 yaş arasında geçen zamanda oluşan değişikler de, 6’ya bölünüyormuş (pek severiz bölmeyi). Piaget’nin de en ünlü sayısı sanırım altı. O altı bölümden konuyla ilgili olan bölüm ise “nesne kalıcığı” (object permenance) kavramı. 4 aylığa kadar bebekler objeler ile yeni iletişime geçerken, eğer o oyuncağın üzeri örtülürse, oyuncağın yok olduğunu sanarlarmış. Hafıza geliştikçe, deneyim arttıkça objelerin kalıcılığı yavaş yavaş anlaşılmaya başlanırmış. Sekizinci aya kadar geçen bu süreçte oluşabilen aşırı anne düşkünlüğü, bu kalıcılığın oluşma sürecine denk gelir, giden anne acaba yok mu oldu yoksa içerideki odaya gitti ve gelecek mi tam idrak edilemenin paniğinden oluşurmuş. Sekizinci aydan itibaren ise, objelerin yok olmadığını idrak eden bebek, sakladığınız oyuncağı aramaya başlar, anne yan odaya gittiyse, geri geleceğini bilmeye başlarmış. Yani artık, obje/kişi algı alanında varsa o an tam olarak var, yoksa da yok olmadı, hala var, ya saklandı, ya da sonra gelecek.’
İşte ölüm ile ilgili yaşadığımız ‘yok oldu’ anlayışını, Piaget’nin o aşamasıyla bağdaştırmıştım. İnsan bilincinin gün geçtikçe daha farklı aşamalara geçeceğini ve bir gün nesne kalıcılığı anlayışını tüm varoluşa yayacağını söylemiştim.
____
Yazıyı bitirmek üzereyken, annem aradı beni (akşam üstüydü) ve canım kuzenimin bir önceki gece vefat ettiğini söyledi. Sadece 30 yaşındaydı, o kadar güzeldi ki, gelecek yaz evlenecekti, ve ben onunla yeterince vakit geçirememiştim.
Annem bana haberi verirken, mutfakta limon kestiğimi hatırlıyorum. Duygusal birşey yaşandığında, hafıza ekstra iyi çalışırmış ya, limonun ikiye ayrılışını ve yana dönüşünü en ince detayına kadar yazabilirim. Annemi yatıştırmaya çalışırken bir türlü ağlayamadığımı, ve bütün gün bu konu üzerine yazıp durduklarımdan ders almam gerektiğini farketmiştim. Bir de Melissa ile yeterince iletişim kurmadığımı, ve artık kuramayacağımı da…
Osho’dan tut, Erich ve bilimum müthiş hocaların hepsinin ölümle ilgili söyleyeceği çok güzel şeyler var. Kutlama olarak görüyorlar. Ama ateş yakına düştüğünde, tabii ki de canı çok yakıyor.
Bugün onun doğum günü. Bu yazı da, ona.
İki yıldır, sevdiği radyo istasyonunu her açtığımda onu anıyor, neden o müziği sevdiğini ve ne kadar iyi bir müzik zevki olduğunu anlıyorum her seferinde. Bir kez bile onunla dans etmediğim için ise içim buruk.
Ama biliyorum ki, o enerjinin saf halini deneyimliyor şu anda, ve benim göremediğim, bilmediğim herşeyin farkında. Eminim, benim içimi dışımı benden çok daha iyi biliyor. Onu ne kadar sevdiğimi de.
Sevgi, varoluşun temel maddesi der Erich. Göçüp giden herkes, sevgiye dönüşüyor olmalı o halde.
Melissa, şu anda sevgi düzleminde kim bilir hangi aydınlık deneyimler içerisinde.
Sevginin saf hali. İyi ki varolmuşsun.