En küçük yaşam birimine, HÜCRE denir. Bunu hepimiz biliyoruz.
Peki, yıllarca duyduğumuz bu yaşam ünitesi, nedir gerçekte?
Biyolojide HÜCRE, etrafı zarla kaplı, içinde ise zekice işleyen hareketin olduğu alana denir. Bir birimin yaşayan olabilmesi için, o birim içerisinde hareket olması gerekir. Hareketsiz birime, cansız birim-cansız hücre- denir.
Her hücrenin bir yaşam atımı vardır, bu da hücrenin diğer hareketlerine ilham verir. Hücre, bu atım sayesinde, sürekli iç alanını algılar, dış alanı farkeder, ve algıladıklarına göre içeride bir düzen oluşturur. Düzen, hareketsizlik demek değildir, tam aksine hareketin ta kendisine denir. Hücre içerisinde tam olması gerektiği hızda devam eden hareket, düzenli bir işleyiştir.
Bu düzenli işleyiş, yaşam boyunca durmaz. İşleyiş, her an algılananlara göre değişir. Hücre, anbean yeniden bakar, içeride ne oluyor? dışarıda ne oluyor? Şimdi ne yapmalıyım?
Sağlıklı hücrenin en iyi bilinen özelliği ise, kendini adapte etme yeteneğidir. Hücrenin etrafındaki koşulları sorgulayacak zamanı yoktur. Çünkü yaşam enerjisi, adaptasyon enerjsidir, hızlıdır, akışkandır. Sabitlik ise hareketsizlik demektir, hareketsizlikse cansızlık. Adapte olmaya gönüllü olmayan tüm hücreler, yaşam katmanından çıkar, zarını patlatıp, içinde ne var ne yoksa etrafta uçuşan spontan maddeler katmanına bırakır.
Bu da bir yoldur tabii. Ama can yolu, bu yol değildir.
İçinde ana uygun hızdaki hareketi kapsayan, her an etrafını algılayan, algıladıklarına göre kendi iç düzenini adapte eden ünitelere, hücre denir.
Hücre olmayan alanlar, spontanlıkla doludur. 1 milyar yıl boyunca bu gezegende boşluk, spontanlıkla doluydu. Sadece kimya ve fizik vardı. Ne zaman ki spontan uçuşan parçalar, bir zar içerisinde biraraya gelen bölümlerle bir düzene dönüştü, o gün ‘yaşam’ denen şeyi tanımlayacak bir varoluş şekli oluştu. O gün biyoloji bilimi başladı.
Spontanlık, bir araya gelip bir düzen oluşturmuştu.
Yaşamın özü, bir araya gelmişlik içermişti. Yalnızlık ve uçuşkanlık değil.
Tek unuttuğumuz şey ise şu oldu:
Yaşam ilk oluştuğu anda, onu oluşturan birliktelikte, her an değişmeye gönüllü bir düzen ile ortaya çıkmıştı.
Sabitliği öven ve değişime direnen bir düzen ile değil.